“Gölge etme, başka ihsan istemem” sözünü bilmeyen yoktur. Satır arasında koskoca bir felsefeyi ve dünya algısını barındıran bu sözün hikâyesi de ilginçtir. Büyük İskender tüm filozoflar tarafından sevilip sayılmasına rağmen Sinoplu Diogenes’den hiç iltifat almıyor ve kendisini ziyarete gelmediği için de bozuluyordu.
Bu duruma dayanamayan İskender, Diogenes’nin ayağına kadar gider. Güneşe dönük fıçısının içinden büyük bir kalabalığın yanına geldiğini gören Diogenes gözlerini İskender’in üzerine diker. İskender nazikçe selam verip bir isteğinin olup olmadığını sorduğunda Diogenes o meşhur sözünü söyler: “Gölge etme, başka ihsan istemem.”
1. MÖ 410-400 yıllarında Sinop’ta doğan Diogenes banker İkesios’un oğludur. Babası sahte para bastığı için Atina’ya sürgüne gönderilmiştir. Biri ona, “Sinoplular seni sürgüne mahkûm etti” dediği zaman cevaben şöyle der “Evet, ben de onları orada kalmaya mahkûm ettim.” Diogenes kalpazan bir adamın oğlu olduğu için çok çile çekmiş, halk tarafından itilmiş, kakılmış ve hakaretlere uğramıştır. Bu sebeple çok da sefalet çekmiştir. Buna rağmen son derece güçlü bir irade ve cesarete sahiptir.
2. Diogenes’nin öğrenciliğe kabulü de ilginçtir. Atina’ya gelince Sokrates’in öğrencisi olan Antisthenes’in yanına gelir ve öğrencisi olmak istediğini söyler. Antisthenes ise değneğini kaldırarak onu tehdit eder ve kovar. Diogenes ise “Vur! Beni kovacak kadar yeterince sert bir odun asla bulamayacaksın” diye cevap verir ve ısrarlarına karşı çıkamayan Antisthenes Diogenes’i öğrenciliğe kabul eder. Antisthenes’in, Diogenes’e öğrettiği felsefesi şöyleydi: Hakiki mutluluğu insan içindeki özgürlük isteğinde aramalı. Hakiki mutluluk kişinin haz ve elem karşısında tarafsız olmasını sağlar. Yani kişi hakiki mutluluğa her türlü bağlarından kurtulması sonucu ulaşır. Bu sayede insan, üzerindeki önyargıların, duygularının ve diğer insanların etkisini sıfıra indirir ve içindeki sese kulak verir. İnsan doğaya dönmeli ve uygarlığın kişiyi kendisinden uzaklaştıran etkisini bu sayede kırmalıdır.
3. Kinizmin kökü “kyon” dur ki köpek anlamına gelir. Rakipleri tarafından hayatları ve davranışları köpeklere benzetildiği için bu isimle anılmışlardır. Kinikler bu ismi bilakis beğenmişler ve kendilerini “köpek” olarak adlandırmaktan çekinmemişlerdir. Bu kiniklerin en meşhurları arasında başta Sinoplu Diogenes gelir. Son derece sade bir hayat yaşayan Kinikler giyim ve kuşama önem vermezler. Hırpani ve yırtık pırtık elbise giyerler, fıçılarda ve sokaklarda yaşarlar ve dilenerek geçimlerini sağlarlardı. Ün ve şöhreti yermelerinin yanında toplumsal statüye de karşı bir duruş sergilerlerdi. Atina’da geleneklere karşı çıkan Kinikler, yerleşik kuralların insanı kendinden uzaklaştırdığını ve yalın ve doğal bir hayatla aralarını açtığını söylerlerdi.
Diogenes, şehrin kapıları dışındaki avlularda fıçı içinde yaşardı. İhtiyacı için halka el açar ama kimseye de eyvallah etmezdi. Güneş ne tarafta ise fıçısını o yöne çevirir böylece güneşten istifade ederdi. Kendisine neden köpek dendiği sorulduğunda şöyle cevap verir: “Çünkü ben hakikati kötü, yalancı insanların yüzüne vururum ve kendileri hakkında gerçeği söylerim, iyi insanlara kuyruk sallarım, kötülerin suratına hırlarım.”
4. Diogenes ile Platon’un arasında çeşitli atışmalar yaşanmıştı. Bir seferinde Diogenes, sudan çıkmış balığa dönmüş bir hâlde şehrin meydanında dikiliyordu. İnsanlar ise ona acıyordu. Durumu gören Platon şöyle dedi: “Ona gerçekten acımak istiyorsanız buradan uzaklaşın” Yani Platon, Diogenes’in bütün bunları ün kazanmak için yaptığını söylüyordu.
Platon’un meşhur bir insan tanımı vardır: “Tüyleri olmayan iki ayaklı varlık.” Bu tanımı duyan Diogenes tüyleri yolunmuş bir horozu okula getirir ve şöyle der: “İşte Platon’un insanı”
5. Bir seferinde Diogenes, çarşıda sesli sesli ciddi konulardan bahsediyor ama kimse kendisini dinlemiyordu. Bu durum karşısında kuş gibi ötmeye başlayınca insanlar etrafında toplanmaya başladı. “Biri saçmalar saçmalamaz koşa koşa gelirsiniz, ama ciddi şeyler söz konusu olunca umursamazsınız” diye kızan Diogenes bir başka gün ise gündüz vakti elinde fenerle dolaşmaya başladı. Kendisini görenler ne yapıyorsun diye sorduklarında: “İnsan arıyorum” diye cevap verdi.
Yine bir seferinde gayet dar bir sokakta kibirli ve zengin bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Durumun farkına varan kibirli zengin, küçümseyen ve hor gören gözlerle Diogenes’e bakar ve şöyle der: “Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem.” İstediği cümleyi duyan Diogenes kenara çekilerek gayet sakin bir şekilde şu cevabı verir: “Ben çekilirim!”
6. Diogenes geçimini dilenerek sağlıyordu. Şehrin meydanında insanlardan bir şeyler ister ve karnını bu şekilde doyururdu. Bir ara şehirde dolaşırken heykellerden sadaka istediğini gören insanlara: “Terslenmeye, reddedilmeye alışıyorum” diye cevap verdi. İhtiyaçlarını mümkün olduğu derecede aza indirmeyi hayat tarzı olarak gören ve bu hâlin kişinin hakiki mutluluğa erdireceğine inanan Diogenes bir gün avucuyla su içen bir çobanı görünce, ne çok eşyam varmış deyip su kabını fırlatıp attı.
7. Bir ömür düşüncesini insanlara anlatmaktan ve kendi üzerinde uygulamaktan geri kalmayan Diogenes’e ömrünün sonlarında “Yaşlandın, kendini artık o kadar zorlamana gerek yok” dendiğinde şöyle cevap verir: “Nasıl? Bir uzun mesafe koşucusu olsaydım, bitiş çizgisine çok az kala daha az mı zorlanmalıydım.”
Son derece etkili konuşan, insanları şaşırtan ve düşünmeye iten Sinoplu Diogenes, halk tarafından garip ve anormal karşılanan hâllerine rağmen saygı görmüş, ölümünden sonra da adı yaşatılmıştır.
Sulhi Ceylan
(Kaynak: Mostar Dergisi, 105, sayı)