Bize Ulaşın
Mollahüsrev Mh. Taştekneler Sk. No:12
Süleymaniye Fatih/İstanbul
0216 305 04 36

Allah’a Adanan Zaman: İtikâf

Geçen seneden bu yana hasretle beklediğimiz, katılaşan kalplerimizin yumuşaması için fırsat bildiğimiz, gözümüzün nuru Ramazan ayı nihayet geldi. Öyle zannediyorum ki sadece müminler değil cümle kainat; melekleriyle, ins ve cinniyle, hayvanlarıyla, bitkileriyle canlı cansız bütün varlık alemi, hatta Rabbü’l-Alemin dahi bu rahmet ayını beklemektedir.
Böylesine ilahi rahmet ve mağfiretin her tarafı kuşattığı, adeta cennet atmosferinin oluştuğu sonsuz fırsatlarla dolu bir zaman dilimi nasıl olur da gafletle geçirilir?
Mümin bir kimsenin önünde, Rabbinin rızasını kazandıracak gerçekten çok geniş imkanlar, sayısız fırsatlar mevcuttur. Bunlardan birisi de itikaftır.

İki cihan serveri Peygamber Efendimizin niçin bu amele ısrarla devam ettiğini anlamak hiç zor değil: Kur’an-ı Kerim’de, bin aydan daha hayırlı olduğu açıkça ilan edilmiş bulunan kadir gecesi ramazan ayındadır. Bu geceyi ne yapıp edip ihya etmenin yollarını arayan Efendimiz, “Kadir gecesinin Ramazan’ın son on gecesinde aranması gerektiğini” ifade ederek,  Ramazan’ın son on gününde muhakkak itikafa girmiş ve hiç terk etmemiştir.
Ümmetinin de bu mübarek amelden mahrum kalmaması için şöyle teşvik ediyor Allah Rasulü: “Ramazan’da on gün itikafa giren kimse, iki hac ve iki umre yapmış gibi sevap kazanır.” Ahir zamanda, unutulup terkedilmiş bir sünneti ihya etmeye yüz şehit sevabına denk mükafat verileceği müjdesi de dikkate alınacak olursa, itikaf gibi bir müekked sünneti ihya etmenin feyiz ve bereketini varın siz düşünün.
İtikaf Ne Zaman Yapılır?
Peygamber Efendimizin Şevval ayında da itikafa girdiği dikkate alınırsa, bu amelin Ramazan ayının dışında da yapılabileceğini söylemek mümkündür. Buna göre, mescide her girişimizde itikafa niyet edersek böylesine önemli bir amelden mahrum kalmaz, Rabbimizin rızasını ve hissemize düşen mükafatı elde etmiş oluruz.
İtikafın Hikmet ve Faydaları
Sevgili Peygamberimizin uyguladığı şekliyle şekliyleitikafın kul için önemli bir amel olması, taşıdığı büyük hikmetler sebebiyledir. En başta, kulun bütünüyle kendisini Allah’a ait hissetmesi, yemekten, içmekten, çoluk-çocuktan, kendisine helal kılınan her şeyden belli bir süre sarfı nazar edip sadece Allah ile meşgul olması, hiçbir ibadette bulunmayan niteliklerdir. Öyle ki İmam Ahmed b. Hanbel, itikaf halindeki kişinin insanların arasıra karışmasını, ibadet olduğu halde ilim öğretmesini, Kur’an okutmasını mekruh görmekte, sadece nefsiyle başbaşa kalıp zikir, dua vb. ferdi amellerle meşgul olmasını gerekli görmektedir. Bir başka açıdan değerlendirecek olursak oruç, sadece yeme-içme ve cinsel ilişkiyi yasaklarken, itikafta buna ek olarak başka birtakım şeyler de yasaktır. Bu durumda nefsin ıslahını temin eden, kişiyi Allah’a yaklaştıran büyük amellerden biri de itikaf olmaktadır. Bu amelin hem zahirî hem de batınî kazançları anlatılamayacak kadar çoktur.
Kur’an’da anlatıldığı üzere Hz. Meryem annemiz kendisini Allah’a adamış, bu amaçla  uzun bir itikafa girmişti. Bu amelinin sonunda Allah Tealâ ona öylesine büyük kerametler ihsan etmişti ki, Zekeriyya (A.S.) Beyt-i Makdis’deki odasına her girişinde hayretler içinde kalırdı. Çünkü Hz. Meryem hiç dışarı çıkmadığı halde yanında meyveler görür, bunların nereden ve nasıl geldiğini sorardı. Hz. Meryem validemiz de bunların Allah’ın bir ikramı olduğunu söylerdi. İşte Allah’a adanmışlığın, dünyadan yüz çevirip Rabbü’l-Alemin’e yönelmenin, dünyevi lezzetlerden vazgeçmenin mükafatı. Bu örnekte itikafla kemal mertebelerine erişmiş kula nelerin ikram edildiğini çok güzel anlatmış oluyor.
Mürşid-i kamil velilerin birçoğu, müridin nefsini terbiye ve kalbini tasfiye için Hz. Meryem validemiz gibi riyazet usulünü benimsemişler ve asırlardır uygulaya gelmişlerdir. Kimi meşrepler buna çile demiş, kimisi erbain demiş, kimisi de halvet demiştir. Adı ne olursa olsun aslı birdir ve hayatı itikaf halet-i ruhiyesi içinde yaşamayı temin içindir.
Hayatı İtikafla Yaşamak
Nakşî tasavvuf ekolünün büyüklerinin dile getirdiği “halvet der encümen” yani halk içinde hak ile beraber olmak, işte bu psikolojinin veciz bir ifadesidir. Büyük veli Davud Tâî (K.S.), kendisinden nasihat isteyen bir adama şunları der: “Allah’tan kork. Anne-babana iyi davran, yoksa yazık olur. Dünyaya karşı oruçlu ol. Ölüm iftarın olsun. Cemaati terketmeksizin insanlardan uzak kal.”
İtikafın hakikatini anlamış ve bütünüyle bu doğrultuda yaşayan birinin hali, Allah ile ünsiyettir. Ariflerden biri evinden hiç çıkmaz, devamlı Rabbine kulluk ile meşgul olurdu. Ona, “niçin yalnızlığı tercih ediyorsun?” diye sorulunca “Allah, ben beni anan kişiyle beraberim diyorken nasıl olur da benim yalnız kaldığımı düşünebilirsiniz?” cevabını verir. İşte yeryüzünü mescid bilen, her yerde her zaman itikaf haliyle yaşayan büyüklerin hayatı.
Rabbimiz ile başbaşa olmak, dünyada cenneti soluklamak için itikaf, oruç gibi amellerden daha iyi bir fırsat yoktur herhalde.

Mehmet Gayretli
Kaynak: Semerkand Dergisi

Sitemiz daha iyi kullanıcı deneyimi vermek için çerezler kullanmaktadır.