Bize Ulaşın
Mollahüsrev Mh. Taştekneler Sk. No:12
Süleymaniye Fatih/İstanbul
0216 305 04 36

Vehbi Vakkasoğlu ile Gençlik ve İdealizm

Mostar: Gençlerin öğrencilik zamanlarında ve meslek hayatına başladıkları ilk dönemlerde idealleri oluyor. Fakat çalışma hayatının zorlukları, işlerin istedikleri gibi gitmemesi, insanların onların yaptığı şeylere kıymet vermemesi gibi nedenlerden dolayı daha sonra bu ideallerden yavaş yavaş uzaklaşıyorlar. Gençler bundan nasıl kurtulabilir?
Vehbi Vakkasoğlu: Modern hayatın getirdiği hız ve hareket içinde gündemin getirdiği en önemli sorulardan ve sorunlarından bir tanesi bence bu. Yani sürekli koşan koşturan dünyevî hayatın hep ağırlaştığı, ön plana çıktığı bir dünyada bundan kaçmak imkânsız. Aslında Efendimiz (s.a.v) bunun devasını da şifasını da göstermiştir. Derdini bir kere büyütmemesi lazım gençlerimizin, bunu daha çok yaşlılarımızın yapması normal, gençlerimizin değil. Neden? Çünkü ahir zaman diye özetleyebileceğimiz bu çağdaş dünyanın getirdiği ve kimsenin kaçamadığı bir durum bu. Öğütüyor insanı bir yandan; bir eğitiyorsa, iki öğütüyor. İnsan fire veriyor, deforme oluyor vesaire. Şimdi ne yapacağız? Efendimiz (s.a.v) bunun çözümünün ne olduğunu nasıl gösteriyor? Birçok sahabinin hayatında görüyoruz biz bunu. “Sizin yanınızdaki hâlimizi dışarı çıktığımızda sürdüremiyoruz.” Artık sahâbe-i kirâmın derinliğini tahmin etmemize tabii ki imkân yok ama bu sorulardan şu netice çıkıyor; Resûlullah’ın (s.a.v)’in huzurundaki huzuru aynısıyla dışarıda bulamıyorlar ve bundan büyük bir endişeye düşüyorlar. Gönül doktorlarının doktoru olan Efendimiz’e (s.a.v) soruyorlar; “Bizde münafıklık alameti mi var? Yanınızdaki hâlimiz neden dışarıda devam etmiyor?” Efendimiz’in huzurundaki hâl dışarıda devam etmiyorsa, bugün şikâyet ettiğimiz bu hususlar demek ki normaldir. İnsanî bir durum bu yani. Bir kere bunu tespit etmemiz lazım. Paniklemememiz, endişeye düşmememiz lazım; “Eyvah! Artık bizim inancımız yaşanmaz mı oldu, yaşanamıyor mu; ya da bende bir iman zaafı mı var, eksikliği mi var?” diye işi ümitsizlik boyutuna getirmememiz lazım. Birinci mesele bu… İkincisi, çözüm meselesi? Çözüm sürekli şarj olmak. Madem aşınıyoruz, madem manevî pilimiz bitiyor, enerjimiz tükeniyor, o hâlde makinalarımızı şarj ettiğimiz gibi şarj olmak. Nedir şarj? Allah’ın kulu olduğumuz bilincini, Rabbimizle kurduğumuz sevgi iletişimini sürekli sağlam ve sıkı tutmak. Bunu Kur’an okumak diye, Kur’an’ın manasına yaklaşmak diye anlayabilirsiniz. Efendimiz (s.a.v) yaşayan Kur’an olarak dünyamızda daha çok olmalı, onunla kurduğumuz gönül iletişimini daha sıcak, daha samimi ve daha güçlü tutmamız lazım diye de alabilirsiniz.
Mostar: Bir gencin pratik olarak şarj olabilmesi için ne yapması lazım? Mesela Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hayatını mı okuması lazım? Tefsir mi  okuması lazım?
Vakkasoğlu: Yetmez bunlar. O hakikatlerin hâkim olduğu toplumda bulunmak lazım. Yani çevre çok önemlidir. Kolektif bir olumsuz baskı var bu konuda. Tek tek hiçbirimizin buna dayanma gücü yok. Onun için tavsiyemiz Kur’an ve yaşayan Kur’an olan Efendimiz’in (s.a.v) yolunda, çizgisinde, Ehl-i Sünnet Ve’l Cemaat gördüğümüz ortamlarda daha sık bulunmak, sohbetlere katılmaktır. Kendisi gibi aynı inancı, aynı dünyayı paylaşan insanlarla görüşmek hatta selamlaşmak bile o şarjdan nasiplendiriyor insanı… Yalnızlık duygusundan kurtarıyor, moral veriyor ve dolayısıyla tuttuğu yerde güçlendiriyor. Kendi başına kalan insanların bu dönemde, bu ahir zaman fitneleri içerisinde dayanamayacağını, yenilebileceğini tahmin ediyorum. Nitekim hayatımda, gerek memleketten ve meslekten, gerek okuyucularımdan ve dinleyicilerimden yüzlerce örnek gördüm. Adam geldiği noktaya kendi de inanamıyor, “Hocam ben böyle birisi değildim, ben buraya nasıl geldim?” diye ağlıyor. Geldiği yerden mutlu değil. Hani adam denize düşünce “Kim itti beni?” demiş ya! Burada iten ama görünmeyen bir el var. Bunun zehiri, bunun kemendi tehlikeye çeken ipleri, uydulardan indiriliyor,  ama insanlar fark etmiyor. Dolayısıyla bir bataklığa, bir gaflete düşen, iç dünyasında yıpranmaya uğrayan şimdi o soruyu bile soramıyor. “Kim itti beni?” diyen yok. Çünkü iten el böyle müşahhas, görünen bir şey değil. Dolayısıyla bizler açıktan saldıran düşmana karşı müslümanlar olarak uyanığız, hâlâ da güçlüyüz Allah’a şükür. Ama görünmeyene; kültürle, sanatla, masumiyet postuna bürünüp entrikayla gelene karşı maalesef saflığımızdan ve samimiyetimizden çok fireler, çok tavizler veriyoruz. Peki, nedir çözüm? Yenilenmek. Yenilmemek için şeytana ve nefse karşı yenilenmek lazım. Yenilenmek Kur’an’la, Efendimiz’le (s.a.v) ve onların gündem oluşturduğu ortamlarla, arkadaş çevresiyle birlikte olmak. Bunu temsil eden Allah (c.c) dostlarından nasiplenmek, onların eserlerine, sohbetlerine, muhabbetlerine sığınmak. Belki onlara duyacağımız muhabbet hürmetine Rabbim lütfeder de bizleri esirger. Yoksa sorduğunuz soru çok önemli, çok derin, çok özel ve çok dikkate değer bir sorudur. Gençler için diyoruz ama yaşlılar da bunun dışında değil. Kırk yaşından, elli, altmış hatta yetmiş yaşından sonra da ayağı kayan nice insanlar var bu dünyada.
Mostar:  Gençler için az önce bahsettiğimiz ortam ve arkadaşlık konusunda tarz çok önemli. Gençler kendini gerçekleştirmek meselesi için daha çok onları diğerlerinden ayıran, onları daha özel gösteren, farklı gösteren şeylere yöneliyorlar. Eskiden yapılmış olan şeyler onlara çok fazla sempatik gelmiyor. Mesela diyelim dindar bir gençlik, müslüman bir gençlik profili namaz kılacak, oruç tutacak vesaire… Bunlar hep geçmişten beri yapılan, büyüklerin de yaptığı şeyler. Yani bir genç için kendisini farklı hissetmesini sağlayacak şeyler olmuyor. Daha çok farklı gösteren, daha önce yapılmamış, şu an dünyada gençler arasında yayılan ama önceden örneği olmayan şeylere yöneliyorlar. Ama siz mesela yenilenmemiz lazım dediniz, orda farklı bir yenilik tanımından bahsettiniz aslında. Buradaki yenilik nedir ve bizim tarz merakımızın önüne nasıl geçebiliriz bu yeniliği fark ederek?
Vakkasoğlu: Tabi yenilenmek lazım. “Yenilenmeyen yenilir” sözümün arkasındayım ama tabi hep yeni olarak ortaya çıkan şeyler yeni değil. Bazen tam yenilgiyi, hezimeti iç dünyamıza uğratacak görülmeyen silahlar da olabiliyor. Bizim müslüman camianın da en çok yanıldığı nokta bu; görüntüye aldanma. Bu aldanmanın da ruhî hayatına mâl olması çok kötü oluyor tabi.  Yenilik özde değil, asılda değil, esasta değil, ruhta değil; şekilde, biçimde, üslupta, edada.
Mostar: Yunus Emre de, “Her dem yenileniriz biz/ Bizden kim usanası” diyor.
Vakkasoğlu: Ama aslı değişmiyor.
Mostar: Tabi, manevî yenilenme sürekli Allah Teâlâ’nın (c.c) bizi gördüğünün farkında olma hâli insanı sürekli diri tutuyor aslında, yeniden canlandırıyor. Fakat biz, daha çok şeklî yenilenmeye önem verip manevî yenilenmeyi, tazelenmeyi biraz geri plana itiyoruz. Mesela ibadetlerin alışkanlık haline getirilmemesi, her namazın son namaz gibi kılınması da bir yenilenmedir.
Vakkasoğlu: Alışmamak çok önemli. İmâm-ı Âzam Hazretleri’ni biliyorsunuz, bir rivayette kırk, bir rivayette elli beş haccı vardır. “Niye böyle aylarca yorucu yolculuğu göze alıyorsunuz efendim? İmkânınız da müsait, alın bir ev burada.” diyorlar. O da, “Alışmaktan korkarım” diyor. Güzelliğe, alışmamak lazım, onu sürekli özlemek lazım. Şah beyti de şudur o muhabbetin; “Ben Mekke’de durup Bağdat’ı özlemektense, Bağdat’ta durup Mekke’yi özlemeyi, tekrar gelmeyi arzu ederim.” İşte yenilenmek budur. Şekilde, biçimde, üslupta yenilenmek; yoksa öz esas, kıblemiz bir tane. Orası zaten taze, orası sürekli taze; eskimiyor ki orda bir yenilik peşinde olalım. Dolayısıyla burada gençlerimizin içine girdiği çok önemli bir handikap da şudur, yenilik deyince, açılım deyince hemen açılıp saçılıyorlar. Ruhça işin özünü kaybedecek şekilde yenilenmeye çalışıyorlar. Bir bakıyorsunuz ki, dinlememesi gereken müziği dinliyor, izlememesi gereken filmi izliyor, okumaması gereken kitabı okuyor. O zaman da özden, esastan kayıyor. Yani ibadetin, erdemin bir heyecan meydana getirmemesinde böyle bir yanlışın da çok önemli bir tesiri olduğunu görüyorum.
Mostar: Bir örnek vererek konuyu biraz daha açmanız mümkün mü hocam? Okuduğumuz her şey kalbimizde, zihnimizde bir yer ediyor mu
Vakkasoğlu: Elbette. Bazı gençlerde şöyle bir kahramanlık var, ben buna cahil cesareti diyorum. “Hocam, ben bunu okuyorum ama sen merak etme hiç etkilenmem ben.” Yağmurda gezeceğim ama ıslanmayacağım gibi bir şey bu. Dolayısıyla bunlar iç dünyamızda bir çürüme meydana getiriyor. Sonra bakıyorsunuz dindar bir çevrenin, bir cemaatin çocuğu, bir tasavvuf dergâhında yetişmiş bir ailenin evladı bambaşka bir yerde. Yani işi temelinden hâlletmek lazımsa, sivrisineklerle uğraşmak değil de, bataklığı kurutmak gerekiyor. Bunu çok önemsiyorum ve altını da tekrar çiziyorum; gençlerimizin beslendiği kaynakları biz kendi kaynaklarımız hâline getireceğiz. Ab-ı hayat içsinler ki yüzleri gülsün, iman nuruyla huzur bulsunlar. Namazı bir yük gibi değil de, sevgiliyle buluşulacak bir randevu anı gibi görsünler ve böylesi bir neşeyle ibadet yapsınlar. Yoksa bir külfet gibi, bir yük gibi gelir her şey.
Mostar: Yani gençlerimiz, kendilerini ve kimliklerini bulacak kaynaklar konusunda dikkatli olmalılar diyorsunuz.
Vakkasoğlu: Elbette. Çok önemli beslendiğimiz kaynak. Sadece yazar veya kitap konusu da değil mesele. Bulunduğunuz mahalle, çevre, gördüğünüz şey… Şimdi gözümüz sürekli bir film çekiyor, alıyor. Kafa ve kalp midesine dolduruyor. Ama neleri görüyor daha çok? Göz, göre göre alışıyor, değil mi? Göz gördüğüne alışır. Atasözümüz bu bizim. Ben 40 yaşındaydım Almanya’ya tayinle görevli olarak gittiğimde orada dehşetle gördüm bunu ve bu kadar etkili olduğunu da bilmiyordum. İnsan bazı şeyleri yaşayınca bütün açıklığıyla görüyor. Göz kötüyü görmeye alışınca kötülük ve ahlâksızlık çok basit, rutin işler gibi geliyor insana.
Mostar: İmam Gazâlî (k.s) “Eskiler, gıybet edildiği zaman kokusunu alırlardı” diyor. Yani “Siz o kadar alıştınız ki gıybete, artık kokusunu duymuyorsunuz” diyor. Sahabi Efendilerimiz ve tabiin, gıybet edildiği zaman kokusunu alırlar ve hemen o ortamdan uzaklaşırlarmış.
Vehbi Vakkasoğlu: Gelin olmuş bir kızcağız. Evin altı da ahırmış. Benim nenemin evi de öyleydi. Altta hayvanların kalacağı ahır, üstte de oturacağınız ev olurdu. Tabi hâliyle ortamda bir koku oluyor. Kız şaşırmış ve burada duramayacağını söylemiş. “Benim annemin evi mis gibi kokardı. Ben burada nasıl yaşarım.” demiş. Evdekiler de “Kızım, sabret hele” diyorlarmış. Kız tutturmuş “Annemin evine gideceğim, geri döneceğim.” Kayınvalidesi de “Tamam kızım, bir ay sabret, eğer o zamana kadar bir şey değişmezse, bildiğin gibi yap” demiş. Tabi, aradan bir ay geçince kız “Hah şöyle ya! Aşağıda ne oluyordu öyle daha önce.” demiş. Aslında aşağıda olan gene oluyor fakat kızın burnu kokuya alışınca, her şey değişti sanıyor. Göz, burun, akıl alışıyor. Dolayısıyla gençler, değişik bir şeklini yaşamadıkları için hep bu pis kokulu ortamda, kanalizasyondan beter kanallar arasında gezine gezine, o kanallardan beter kitapları okuya okuya, onlardan nemalanan insanlarla dostluk yapa yapa, düşe kalka başka ne yapacaklar ki? Tabii ki iman ağırlık gibi gelecek, ibadet yük gibi duracak. En kötüsü de, müslümanın çocuğu İslâm’ın tadını da almış bir kere, oranın da adamı olamayacak. O zaman da iki arada kalacak ve iki kimlikli ya da kimliksiz kalacak.
Mostar: Bu bahsettiğiniz durum sadece bizde mi mevcut yoksa bizim dışımızdaki diğer İslâm ülkelerinde de var mı?
Vakkasoğlu: Sadece bizde değil, diğer yerlerde de var. Bu yüzden benim İslâm dünyasında ve Türkiye’de gördüğüm ve anlattığım, yazıp çizdiğim en önemli tehlike bu. Çocuklarımız yalpalamaya başladılar. Onun için bu tehlikenin önünü çok ciddi bir şekilde almalıyız.
Mostar: Müslümanlar bu tehlikenin farkındalar mı?
Vakkasoğlu: Birçok müslüman farkında değil. “Ne oldu ki hocam, bir durum mu var? Bak camilerimiz doluyor.” Camiler doluyor ama çocuk namaz biter bitmez hemen dışarı çıkıyor, durup bir dua da etmiyor. “Çıkıp nefes alacağım” diyor. Aslında müslüman camiye girip nefes alır. Şimdi iş değişmiş, “çıkıp da bir nefes alayım” durumuna gelmiş. Sonra elinden tutup o çocuğu camiye getiren baba da rahmete erince ya da uzağa düşünce, çocuk da başka yerlere gidip, soluğu başka yerlerde alacak.
(Kaynak: Mostar Dergisi, 103. Sayı)

Sitemiz daha iyi kullanıcı deneyimi vermek için çerezler kullanmaktadır.