“Ramazan ayı, insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile bâtılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.” (Bakara, 185)
İbn Acibe hazretleri bu ayet-i kerimeyi tefsir ederken şöyle diyor:
“Ramazan, kelime olarak ‘yakmak’ manasındadır. Bu aya Ramazan denmesi, o ayda tutulan oruç esnasında çekilen açlık ve susuzluğun hararetinden kalbin yanması sebebiyledir. Ramazan denmesinin bir diğer sebebi de, o ayda günahların yanıp temizlenmesidir.” (Bahrü’l-Medîd)
Yukarıdaki ayet-i kerimenin devamında Cenab-ı Mevlâ şöyle buyuruyor:
“Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki) gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince dua edenin duasına cevap veririm. O halde doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler.” (Bakara, 186)
Bu ayet-i kerimenin Ramazan-ı Şerif ayetinden hemen sonra gelişinin hikmetini büyük müfessir Beyzavî rh.a. şöyle açıklıyor:
“Allah Tealâ kullarına önce Ramazan orucunu emretti, onları tekbir ve şükür vazifelerini yerine getirerek sayıyı tamamlamaya teşvik etti. Peşinden de kendisinin onların bütün hallerini bildiğini, sözlerini işittiğini, dualarına icabet ettiğini ve amellerine karşılık verdiğini bildiren bu ayeti getirdi. Bunu önceki emri kuvvetlendirmek ve onu yerine getirmeye teşvik için yaptı.”
Yani Cenab-ı Mevlâ bizlere “emrimi yerine getirin, orucunuzu tutun, şükredin, dua edin, duanıza icabet ederim” diye buyuruyor. Ramazan ayı oruç ayıdır, namaz ayıdır, Kur’an-ı Kerim’i çokça okuma, fakirlere yardım etme, sadaka verme, itikâfa girme ayıdır. Salih amellerle Allah’a yaklaşma ayıdır. Bütün bu ibadetlerle Cenab-ı Mevlâ’dan isteme ve dua ayıdır. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Ramazan ayının ilk gecesi gelince sekiz cennetin bütün kapıları açılır. Bu ay boyunca cennet kapılarından hiçbiri kapanmaz. Allah Tealâ bir nidacıya şöyle ilan etmesi için emir verir:
– Ey hayır arayan kişi, gel! Ey kötülükte ileriye giden kişi, bırak! Günahlarının bağışlanmasını dileyen yok mu, bağışlansın! Dilekte bulunan yok mu, dileği verilsin! Tövbe eden yok mu, tövbesi kabul edilsin!
Bu durum fecir doğup sabah oluncaya kadar böyle devam eder. Cenab-ı Hak her gece iftar vakti, azabı hak etmiş bir milyon kişiyi cehennemden azat eder.” (İbn Huzeyme, es-Sahîh, 1887; el-İsbehânî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 1726; Beyhakî, Şu’abu’l-îmân, 3608)
Ashab-ı Kiram’ın büyüklerinden Selman-ı Farisî r.a. anlatıyor:
“Allah Rasulü s.a.v. Şaban ayının son günü bize bir hutbe irad etti. Şöyle buyurdu:
– Ey insanlar! Büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüş bulunuyor. O ay içinde bulunan Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Cenab-ı Hak bu ayda oruç tutmayı farz ve geceleri ibadet etmeyi nafile kılmıştır. Kim bu ayda hayırlı bir haslet ile Allah Tealâ’ya yaklaşırsa, diğer aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap kazanır. Yine bu ayda bir farzı yerine getiren diğer aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi sevap kazanır. Bu ay sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir. Bu ay yardımlaşma ayıdır. Bu ayda müminin rızkı artar. Kim bu ayda bir iftar ettirirse, bir köle azat etmiş gibi sevap kazanır ve günahları bağışlanır.
Bu sözler üzerine biz dedik ki:
– Ya Rasulallah! Hepimiz bir oruçluyu iftar ettirecek imkana sahip değil.
Allah Rasulü s.a.v. sözlerine şöyle devam etti:
– Oruçluya bir içim süt, bir içim su ve birkaç hurma vererek iftar ettirene de Allah Tealâ bu sevabı verir. Kim bir oruçlunun karnını doyurursa, Allah Tealâ onun günahlarını bağışlar. Yine onu benim Kevser Havuzumdan içirir ve ondan sonra hiç susuzluk çekmez. Oruç tutan kişinin sevabından bir şey eksilmeden, kazandığı sevap kadar da iftar ettiren kişiye sevap verilir. Bu öyle bir aydır ki, başı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden azat olmaktır. Bu ayda kölesinin (hizmetçisinin, işçisinin) işini hafifleten kişiyi Allah Tealâ ateşten azat eder.
Bu ayda şu dört haslete sıkıca sarılın. Bunların ikisi ile Rabbinizin rızasını kazanır, ikisine ise her zaman ihtiyaç duyarsınız. Rabbinizin rızasını kazandıracak iki haslet şudur: Allah’tan başka ilah bulunmadığına şahadet etmek ve Allah’tan günahların bağışlanmasını dilemek. Her zaman ihtiyaç duyduğunuz iki haslet ise Rabbinizden cenneti istemek ve cehennemden ona sığınmaktır.” (Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, 3695; el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 1469)
Ramazan ayı kulluğa sarılıp bağışlanmayı bekleme zamanıdır. Efendimiz s.a.v. buyurmuştur ki:
“İman ederek ve sevabını yalnız Allah Tealâ’dan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş ve gelecek günahları bağışlanır.” (Buharî, 38; Müslim, 760; Nesâî, 2203; Ebu Davud, 1372; İbn Mâce, 1641)
Ramazan-ı Şerif, içinde bir ömre bedel mübarek Kadir gecesini barındırır. Bu ayın son on gününde Kadir gecesini aramak, Cenab-ı Mevlâ’nın mağfiretine ihtiyacımızı, iştiyakımızı O’na arz etmektir. Esasen Ramazan boyu tuttuğumuz oruçlarla, kıldığımız namazlarla, verdiğimiz sadakalarla, okuduğumuz, dinlediğimiz Kur’an-ı Kerim’le Rabbimize olan ihtiyacımız arz ile birlikte irtibatımızı tazeler, yenileniriz.
Ramazan-ı Şerif’e kavuşturduğu gibi Rabbimiz bizi bayrama da ulaştırır inşallah. Fahr-i Kainat Efendimiz s.a.v.’in müjdesiyle, Cenab-ı Mevlâ bayram sabahı melekleri şahit tutarak “sevap olarak rızamı ve affımı veriyorum” diyerek kullarını sevindirir.
Rabbimiz, bizleri bu mübarek ayı hakkıyla ihya edip bayram sabahı rızasını ve mağfiretini bahşettiği kullarından eylesin…
Mübarek Erol
Kaynak: Semerkand Dergisi, Temmuz 2014